Mi’rac, yükselme aleti demektir ve Türkçe’ye, merdiven, yahut asansör olarak tercüme edilmiştir.
Kâmil iman, takva ve salih amel manevî terakkinin birer basamağı gibidirler; insanın ruh ve kalbi bunlarla terakki eder ve Allah’a yaklaşır.
“Namaz müminin m’iracıdır.” (Hadis-i Şerif)
Nur Külliyatı’ndan Mirac Risalesinde, “Hakikat-ı Mi’rac nedir?” sorusuna, “Zât-ı Ahmediyenin (asm) meratib-i kemâlâtta seyr-ü sülûkünden ibarettir,” şeklinde veciz bir cevap verilmiş ve daha sonra bu cevabın geniş bir açıklaması yapılmıştır.
Bu cümlede çoklarının sorduğu bir sorunun da cevabını bulmuş oluyoruz: “Cenâb-ı Hak mekândan münezzeh olduğuna göre, O’nunla görüşmek için böyle uzun bir yolculuğun gereği var mı?”
Demek ki, mi’racta esas olan, Hz. Peygamber’in (asm) manevî terakkisidir.
Güneşle dünya arasındaki yüz elli milyon kilometreye yakın mesafeyi ışığın yaklaşık sekiz dakikada aldığı göz önünde bulundurularak, henüz ışığı dünyamıza ulaşmamış yıldızlar bulunduğunu düşünürsek sema âleminin ne kadar geniş olduğunu hayal âlemimizde bir derece canlandırabiliriz. Allah Resulü (asm) bu muhteşem âlemi bütün tabakalarıyla geçtikten sonra Allah’ın ‘semavat ve arzın Rabbi olduğuna’ dair imanında akıl almaz derecede bir inkişaf olduğu muhakkaktır.
Demek oluyor ki, Cenâb-ı Hakk, o en sevgili kulunu rüyetine mazhar kılmakla şereflendirmek dilediğinde, onu böyle bir terakki ve tekâmül yolculuğuna çıkardı. Burada Cenâb-ı Hakk’ı bir makamda görmek söz konusu değil, bütün mekânları ve makamları geride bırakan ulvî bir mertebeye çıkarak O’nunla görüşmek söz konusudur.
Kandilimiz mübarek olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder