Sayfalar

17 Nisan 2015 Cuma

TARİH /// Türk Mimarîsinin Minyatür Yapıları : Kuş evleri


TARİH /// Türk Mimarîsinin Minyatür Yapıları : Kuş evleri

Köşk, saray, cami, mescid, türbe, han, sıbyan mektebi, çeşme vb. yapıların duvarlarına oturtulan maket görünümlü kuş evleri, Osmanlı toplumundaki hayvan sevgisinin estetik ifadesi gibidir. Kuşlar. İslâmiyet’ten önceki devirlerden beri Türk toplumunda önemli bir yer tutmuş. Türk kültürü, sanatı, etnografyası ve folklorunda her zaman yer almışlardır.
Masallara göre, Kaf Dağı’nda ya­şayan yarı insan yarı kartal biçimli, ateşten ve güneşten yaratılan Zümrüd-ü Anka, kuşların başı olarak efsaneleş­miştir. Kuşların şeyhi sayılan leylek için de, halk arasında ‘‘Hacca gider­ken camileri ziyaret eder, oradan dö­nerken de Kâbe’yi tavâf eder” rivâyetleri dolaşır.




İslâm Toplumunda Kuşlar
İslâm inancına göre günahsız bir yaratık olarak kabul edilen, saflık, te­mizlik, iyi geçinme, barış ve kardeşli­ğin sembolü olan güvercin, Hıristiyan­lık’ta da Ruh-ül Kudüs’ü temsil et­mektedir. Hz. Muhammed (S.A.V.), Sevr Dağı’ndaki mağarada saklanır­ken, mağara girişindeki ağacın üzerine konan bir çift güvercinin burada yuva yaparak yumurtladığı, böylece müş­riklerin kuşkulanmamasını sağlayarak Peygamberimizin kurtarıcısı oldukları inancı yaygındır. Özellikle dinî yapı­larda yuva kurmaları ve barınmaları­na, bu sebeple halk tarafından yardım edilmiştir.
Bâyezid’de Seyyid Haşan Paşa Medresesi’nin cami biçimindeki kuş evi.
Güvercin, aynı zamanda Nuh Tufanı’nın da müjdecisidir. Yine bir başka efsaneye göre, Hz. Süley­man Tekke-i Mürgan’ı (kuşlar tekke­si) kurmuş, dünyanın her yerinden yıl da bir defa gelen güvercinler, bir hafta süreyle bu tekkede beslenmiş, ötüşmüş ve Süleyman Peygamber’e dua edip dağılmışlardır. Gerek “Mesnevi”, gerek “Divan-ı Kebir”de Mevlâna’nın üzerinde en çok durduğu hayvanlar yine kuşlar olmuştur.
Güvercine çok benzeyen ve “Hu, hu” diye başını eğerek ötüşü halk ara­sında “Allah’ın adını anıyor” şeklin­de yorumlanan kumru da, sevilen ve kutsallığına inanılan kuşlardandır. İlkbaharda ilk öten kuş olan bülbülün se­sini dinlemek için, vaktiyle İstanbul’da çiğdemler açtığında, İstinye koyuna gi­dildiğinden bahsedilmektedir.
Hatta Sultan Abdülaziz’in bile, Kanlıca’daki Hidiv Abbas Hilmi Paşa’nın korusuna şafak vakti bülbül sesi dinlemek için gittiği söylenir. Hüdhüd kuşunun ise ai­leye bağlılığın, ana ve babaya saygının sembolü olduğu ve öldürülmesinin ya­saklandığı söylenmektedir.
Türk velîleri ile ilgili rivayetlerde, onların gerektiğinde kuş biçimine gir­dikleri ifade edilir. Örnek olarak Hacı Bektaş-ı Velî’nin şahin, Ahmed Yesevî’nin ise turna kılığına girmesi gi­bi…





İslâmiyet Öncesi
İslâm dininde bu şekilde yer alan kuşların İslâmiyet öncesi Türk toplumunda da önemli yer tuttukları görülür. Meselâ, şamana refakat eden hayvanlar veya şamanın kendisi kuş veya kartal tasvirleri şeklinde olup, şamanların, kuşlaşmayı sembolize etmek üzere el­biselerinde kanat veya kuş tüyü bulun­durdukları bilinmektedir. Yakut Türklerinde ise çift başlı bir kuşun, göğün en üst katında kapı bekçiliği yaptığına inanılmıştır. Selçuklu sanatında, çift başlı kuş motifi, gücü, kuvveti ve egemenliği sembolize eder.
Taksim Maksemi’nin giriş cephesindeki kuş evi
Yine kuşların adlarının padişahlara verildiği, masallarda adı geçen Hümâ kuşunun, aynı zamanda Osmanlıların remzi ve lâkabı olduğu, hümâyun kelimesinin bundan türetildiği öne sürülür. Hümâ kuşunun kanadının değdiği kimsenin padişah olacağı inancı efsaneleşmiştir.
İnsanların yüzyıllardan beri göklere hâkim olma ve uçabilme arzularını kamçılayan, bu özellikleriyle diğer hayvanlardan ayrı tutulan kuşlar, bütün milletlerin masallarında da yer almışlardır. “Şehname”de Kevkâvus’un uçtuğu, düşerek Rüstem tarafından kurtarıldığı yazılmaktadır. Sultan IV. Murad zamanında, Hezârfen Ahmed Çelebi’nin yaptığı kartal kanatlarıyla Galata Kulesi’nden uçup Üsküdar’da Doğancılar’a indiği, bu başarısı sebebiyle padişah tarafından ödüllendirildiği bilinmektedir.
Atalarımızın inançlarına göre, kuşların uçabilmesi, “Tanrı’’ya ulaşmak için İlâhî bir özellik olarak görülmüş, dolayısıyla insanlar bu hayvanlara kor­kuyla karışık sevgi ve saygı duymuş­lardır. Onlarla ilgili birtakım inançlar ve düşünceler ise, zaman içerisinde İs­lâm dini ile şekil değiştirmiş, bir kısmı da bâtıl inançlar olarak günümüze ka­dar gelmişlerdir. Bütün bu inanç ve dü­şüncelerin bir neticesi olarak Türkler’in kuşlara verdikleri önem ve onlara yönelik insanî davranışları, Türk mimarisinde kuş evlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Topluma faydalı olmak için vakıf­lara dayanan çeşitli tesisler kuran Türkler, “Rahmetimi istiyorsanız yarattıkları­ma merhamet edin” hadisinde de belirtildiği gibi. Müslümanlığın merha­met duygusunun bir neticesi olarak hayvanları da korumuşlar, o düşünce­den hareketle oluşturdukları kuş evle­riyle de mimarimizin bu güzel eserleri­ni ortaya koymuşlardır.




Yabancı Seyyahların Notları
En eski örnekleri XVI. yüzyılda Klasik Osmanlı döneminden kalan bu küçük evcikler, tamamen kuşların ba­rınmaları amacıyla yapılmış yapılardır.
Mimarimizde Klasik Osmanlı dö­nemi sonrasında da yapımı devam eden maket görünümlü kuş evleri, ay­nı zamanda Türk toplumundaki hay­van sevgisinin estetik ifadesi durumundadırlar. Birçok yabancı seyyah, eserlerinde Türkler’in yardımsever­liklerinden bahsederken, hayvanlara karşı olan ilgilerini de dile getirirler. Thevenot, seyahatnamesinin Tür­kiye’yi de içine alan birinci kısmında;
“…Onların iyilikseverliği hayvanla­ra, bu arada kuşlara kadar ulaşır. Her gün birçok kimse pazarlara kuş satın almaya gider ve bunları serbest bırakırlar. Söylediklerine göre, bu kuşların ruhları, kıyamet gününde Allah’ın huzurunda onla­rın iyiliklerine şahitlik edecekler­dir” demektedir. Moltke ise “Türki­ye Mektuplarında Türkler ha­yırseverliklerini hayvanlara karşı bile gösterirler. Üsküdar’da bir ke­di hastanesi bulursun, Bayezid Camii’nin avlusunda da güvercinler için bir bakım yeri vardır” diyerek şöyle devam eder: “Birçok mezar ta­şının altı yalak şeklinde oyulmuştur. Buraya yağmur suları toplanır ve sıcak yaz günlerinde köpekler ve kuşların susuzluklarını giderebile­cekleri küçük mikyasta bir fukara mutfağı vazifesini görür. Müslümanlar hayvanların şükranının da insanlara hayır getireceğine inanır­lar.”
Bir başka yabancı seyyah, Gerard de Nerval, “Voyage en Orient” adlı eserinde. İstanbul’da gördüğü kuşlar için yapılmış, ahşaptan konsol biçi­mindeki kuş evlerinden söz etmekte­dir.


Yapıldıkları Yerler
Kuş köşkleri de denilen bu minya­tür yapıların bulundukları binalar; ev­ler, köşkler, saraylar, cami ve mescidler, medreseler, hanlar, sıbyan mek­tepleri, kütüphaneler, türbeler, köprü­ler, çeşmeler, darphaneler gibi dinî ve sivil mimarî yapılanmıştır. Kuş evle­ri, söz konusu yapıların yukarı kısım­larında, genellikle soğuk ve sert rüz­gârlardan korunaklı cephelerinde, insan ve hayvanların erişemeyeceği yüksekliklere inşa edilmiştir. Çoğun­luğu taştan, ahşaptan, pek azı da tuğ­ladan yapılmış bu evleri, Anadolu ve Rumeli’de, meselâ Kayseri, Amasya, Tokat, Niğde, Antakya, İzmir, Bolu, Kırklareli, Tekirdağ, Edirne, Filibe ve Tırnova’da görebileceğimiz gibi, en güzel örneklerine İstanbul’da rastla­rız. Ancak, ne yazıktır ki, çoğu yangın ve deprem gibi sebeplerle yok olup gitmiştir. Günümüze sağlam halde ge­lenlerin ise, özellikle taştan yapılmış binalardakiler olduğu dikkati çekmek­tedir.
XVI. yüzyılda kuş evlerinin yapıl­dığı binalara örnek olarak İstanbul’da Bali Paşa Camii, Büyük Çekmece Köprüsü, Tokat’ta Ulu Cami, XVII. yüzyılda İstanbul’da Yeni Cami, Niğde’de Kiğılı Camii, Antakya’da Ulu Cami, Amasya’da Sultan Bayezid Camii gösterilebilir. XVIII. yüzyılda İstanbul’da Nuruosmaniye Camii, Üs­küdar Ayazma Camii, Selimiye Camii, Taksim Maksemi, Zeyrek Şebsefa Mektebi, Saraçhane Amcazade Hüse­yin Paşa Mektebi.
Bayezid Seyyid Ha­san Paşa Medresesi çeşitli kuş evleriy­le donatılmış yapılardandırlar. XIX. yüzyıl örnekleri arasında Kayseri’de Şeyh İbrahim Tennurî Çeşmesi, İstan­bul Eyüp’te Şah Sultan Mektebi sayı­labilir. Ayrıca, İstanbul Balat’ta ve Bursa’da XVIII. ve XIX. yüzyıla ait evlerde de kuş köşkleri bulunmaktadır. Sözünü ettiğimiz bu yapıların dışında, daha birçok yerde ve çeşitli türde bina­larda da kuş evleri yer almaktadır. Ba­zen kuş evlerinin bulundukları binalar eski olabilmekte, ancak üzerlerindeki kuş köşkleri sonraki yıllarda yapılan tamirler sırasında eklenebilmektedir. İstanbul Fatih Camii, Kastamonu İbnineccar Camii ve Amasya Sultan Baye­zid Camii buna örnektirler.



İki Tür Kuş Evi
Kuş evlerini, inşa tarzları bakımın­dan iki grupta sınıflandırmak müm­kündür: Birincisi ve çoğunluğu, bina cephelerinden dışa taşkın yapılan hüc­re veya odacıklar şeklinde olanlardır (Üsküdar Ayazma Camii, Eyüp Şah Sultan Sebili). Bunlar, bazen konsollar üzerine cumba şeklinde ileri doğru uzatılmış tek katlı köşk veya yalı görü­nümünde minik yapılara, ya da çok katlı saraylara benzemekledirler. İkin­ci grup kuş evleri ise, bulundukları bi­naların cephe duvarları arasına niş şeklinde oyulmuş odacıklar halinde­dirler.
Genellikle cami, sebil, köşk ve ah­şap evler şeklinde yapılabilen kuş ev­lerinin bazen de belirli bir mimarî şek­li olmadığı dikkati çekmektedir. Aynı bina üzerinde değişik şekillerdeki kuş evlerine de rastlanabilmektedir. Bu ya­pılardaki kemer, kubbe, konsol ve pen­cerelerde kullanılan mimarî elemanlar, Klâsik ve Barok dönemlerinin kendi­lerine has üslûp özelliklerini yansıtır­lar. Klasik Osmanlı döneminde yapı­lan kuş evleri, çoğunlukla ahşap ev şeklinde olup bindirme çift katlı ve cumbalı oluşlarıyla dikkati çekmektedirler. Bu dönemde kuş evlerinde geri plana itilen süsleme. Batı sanat üslûplarının Türk sanatını etkilemesi sonucu Barok dönemde ön plana çıkmıştır. Barok üslûbun bariz özelliklerinden biri olan hareketlilik, kuş evlerinde cephelere yansımış, saçak kubbe ve konsollar, cepheleri hareketlendiren mimarî elemanlar olmuşlardır. Özellikle bu dönem kuş evlerinde pencere kafesleri ve korkuluk şebekelerinin ince bir işçilikle yapıldığı görülmektedir.
Klasik Osmanlı döneminde yapılan kuş evlerinde kubbe kasnaklara oturmakta olup, genellikle yuvarlaktır. Ancak İstanbul Üsküdar’da Hatice Gülnûş Valide Camii’ndeki kuş evlerinden birinde olduğu gibi, piramit külâhla örtülü örnekler de mevcuttur. Diğer mimarî elemanlar gibi, kuş evlerindeki kubbeler de Barok dönemde değişikliğe uğramış, armudî ve dilimli kubbeler sıkça kullanılmıştır. Bundan başka örtü sistemi çatı şeklinde olan kuş evlerine de rastlanmaktadır.


En Güzel Örnekler
Günümüze sağlam olarak gelen kuş evlerinin bulundukları yapılar arasında en güzel örnekler. Nevşehir Kurşunlu Camii Kütüphanesi, İs­tanbul’da Taksim Maksemi, Üsküdar Ayazma Camii, Lâleli’deki Sultan III. Mustafa ve III. Selim türbesi, Selimi­ye Camii ve Eyüp Şah Sultan Mekte­bi ile Kayseri Şeyh İbrahim Tennurî Çeşmesi’dir.
İstanbul’da Sultan III. Selim tara­fından yaptırılan Selimiye Camii’nin duvarlarında ve cami ayaklarında yer alan köşk biçiminde iki kuş evinin, geniş ve büyük kafeslerle çevrili oldu­ğu görülmektedir. Üsküdar Yeni Vali­de Camii’nin bütün cephelerinde bu­lunan kuş evlerinden ikisi cami şek­lindedir.
Türkler’in kuş sevgisi, hat sanatına da yansımıştır. İşte, İsmail Zühtü Efendi’nin (öl. 1731) leylek biçiminde besmelesi.
En güzel kuş evi örneklerinin bu­lunduğu yapılardan biri de İstanbul Üsküdar’daki Ayazma Camii’dir. Sul­tan III. Mustafa tarafından yaptırılan yapının ilgi çekici tarafı, çeşitli biçim­lerdeki kuş evlerini bünyesinde barın­dırmasıdır. Sultan I. Mahmud tarafın­dan yaptırılan İstanbul Taksim Maksemi’nde de giriş cephesinde konsol­lara oturan birbirinin simetriği iki kuş evi bulunmaktadır. Kayseri’de, Şeyh İbrahim Tennurî Çcşmesi’ndeki üç katlı kuş evi ile İstanbul Laleli’deki Sultan III. Mustafa ve III. Selim’in türbesindeki kuş evleri yine zarif örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır­lar.
Sonuç olarak denilebilir ki, bu minyatür yapılar, Türk milletinin ha­yırseverliğini, hassasiyetini, ince duy­gularını ve zevkini yansıtmaktan baş­ka, aynı zamanda Türk medeniyeti, kültürü ve sanatında da önemli bir ye­re sahip bulunmaktadırlar.

Aygün Ülgen, “Türk Mimarîsinin Minyatür Yapıları: Kuş evleri,” Tarih ve Medeniyet – 7,  Eylül 1994, s. 55-58.

http://tarihvemedeniyet.org/2014/05/kus-evleri.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder