Sayfalar

9 Eylül 2018 Pazar

Vegan, Lacto, Lacto-ovo, Ovo Vejetaryenler

Vegan, Lacto, Lacto-ovo, Ovo Vejetaryenler


"Vejetaryen" kelimesinin kökeni latince “vegetus”tan gelir. Zannedildiği gibi “vegetable”: sebze kelimesinden türememiştir. Vegetus; canlı, sağlıklı, hayat dolu anlamındadır. 1842’de oluşturulan tanımda; et, balık ve kümes hayvanlarının tüketilmediği, süt ürünleri ve yumurtanın ise tercihe bağlı olarak tüketildiği beslenme tarzına vejetaryen beslenme denilmiştir. (Encyclopedia Brittannica)


2011 yılında bu konuda yaşanan kavram kargaşasına son vermek üzere Uluslararası Vejetaryenler Birliği (IVU) tüm üye ülke birliklerinin oybirliği ile yeni bir tanım geliştirmiştir.
Buna göre; “Vejetaryenlik, süt ürünleri, yumurta, bal gibi hayvansal gıdaların dahil ya da hariç olduğu (tercihe bağlı tüketildiği ya da hiç tüketilmediği) tamamen bitkisel kaynaklı bir beslenme biçimidir.” (Veganlık da bu beslenme tarzının bir koludur.)
Vejetaryenler Derneği & Türkiye Vejetaryen Kulübü, Uluslararası Vejetaryenler Birliği "IVU"nun tam üyesidir.
Veganlar her türlü hayvansal ürünü tüketmeyi rededen vejetaryen sınıfıdır. Buna göre veganlar, tüm et ürünleri, süt, peynir, yumurta ve bal tüketmezler. Birçok vegan aynı zamanda hayvanlar üzerinde test edilmiş veya hayvansal katkı maddesi içeren makyaj ürünleri ile birlikte, kürk, deri, yün, ipek gibi giyim eşyalarını kullanmayı da reddederler.
Lacto vejetaryenler, her türlü et ve et ürünleri ile birlikte yumurta tüketmeyi de reddeder. Süt ve süt ürünlerini tüketirler.
Lacto-ovo vejetaryenler her türlü et ve et ürünlerini tüketmeyi reddetmekle birlikte, yumurta ve süt ürünlerini tüketirler.
Ovo Vejetaryenler ise her türlü et ve et ürünü ile süt ürünlerini de tüketmemekle birlikte, yumurta tüketirler.

Neden Vejetaryen olunur?

Vejetaryen beslenmenin, kanseri önleyici etkisi var

Vejetaryenler üzerine yapılan bir araştırma, kanser yüzünden ölüm oranının genel nüfusa oranla çok düşük olduğunu göstermiştir. Bitkisel kökenli beslenme alışkanlıklarının yaygın olduğu ülkelerde, göğüs kanseri oranlarının çarpıcı şekilde düşük olduğu gözlenmiştir. Bu ülkeler "batı" tarzı et temeli beslenme alışkanlıkları kazandıkça, göğüs kanseri oranlarında artış olmuştur.
Vejetaryenler arasında kalın bağırsak kanserine yakalanma riski, et yiyenlere göre, yüksek oranda düşüktür.

Vejetaryen beslenme kanseri nasıl engelliyor?

Öncelikle et temelli diyetlerle karşılaştırıldığında, daha az yag içerdiği ve buna ek olarak, daha fazla lif içerdiği görülür. Ayrıca vejetaryenler bitki pigmenti beta-karoten tüketirler. Başka bir güncel araştırmada, süt ve süt ürünlerinin içindeki doğal şekerin, bazı kadınlarda yumurtalık kanserine sebep olduğunu ortaya çıkmıştır.
Vejetaryen diyetin birçok anti-kanserojen etkisi günümüzde henüz açıklanabilmiş değildir. Örneğin araştırmacılar, vejetaryenlerin kanlarında kanser hücrelerini arayıp, yok eden ve “doğal katil hücre” denilen belli bir tür akyuvarın neden daha çok bulunduğunu açıklayamamıştır.
Vejetaryen metabolizması daha az böbrek taşı ve safra kesesi taşi oluşturmaktadır. Ya hiç, ya da daha az hayvansal protein aldıklarından, daha düşük osteoporoz riski taşırlar. Vücuda yüksek oranda kalsiyum alımı, kemiklerden kalsiyum kaybını hızlandırır. Bitkisel temelli beslenme alışkanlıklarının yerleşmiş olduğu ülkelerde, kalsiyum alımı düşük olsa da, osteoporozun çok nadir görülüyor olması, bu sebepten yola çıkarak açıklanabilir.

Vejetaryen beslenme sağlıklı mı?

Vejetaryen beslenme, besin dengesi sağlandığı ve ölçülü hareket edildiği takdirde sağlıklıdır, ancak ayrı bir çaba gerektirir. Çünkü vejetaryen beslenmede, vücuda alınmayan besinlerin sağlık açısından gerekli takviyenin, farklı gıda veya tamamlayıcı ürünlerle dengelenmesi gerekir. Çok çeşitli meyve ve sebzeye ek olarak, tüm tahıl grubundan gerekli takviyeler dengeli ölçüde alınmalıdır. Özellikle veganlar, katı bir vejetaryen sınıfı oldukları için, yeterli derecede D- vitamini, B12- vitamini, demir ve kalsiyum almalıdırlar.

Karbonhidratlar:

Karbonhidratlar beyin ve kaslar için gerekli enerji ve vitamin sağlar. Tahıl ürünleri, özellikle bakliyatlarda bol miktarda vardır. Tahıllar ve baklagiller, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu pek çok vitamin, lif ve karbonhidrat eksiğini karşılar.

Yağ:

Yağ vücudun sağlıklı kalması için gereklidir. Yağlar, vücudumuzun için gerekli temel yağ asitlerini sağlar ve belli bazı vitaminlerin absorbe edilmesine yardımcı olur. Bunun için vejetaryenlerin gıda takviyesi olarak fındık, yağ veya avokado besinleri tüketmesi gerekir.

Protein:

Protein kas gelişimi için gereklidir. Vejetaryen beslenme tarzında tüketilmeyen et yerine protein ihtiyacını karşılamak üzere yüksek proteinli bitkisel ürünler tercih edilmelidir. Fındık, fıstık ezmesi, soyalı gıdalar ve fasulye, bezelye gibi sebzeler ile özellikle mercimek gibi kuru baklagiller bu ihtiyacı karşılayabilir niteliktedir. Vegan sınıfı dışındaki vejetaryenler için süt ve süt ürünleri de iyi birer protein kaynağıdır.

Çinko:

Çinko gelişim ve bağışıklık sistemi içinson derece önemlidir. Çinko, kahvaltı gevrekleri, süt ürünleri, baklagiller, bütün tahıllar ve soya ürünlerinde yoğun olarak bulunur.

Demir:

Demir kan yapımında önemlidir. Demir, fasulye, tohumlar, soyalı besinler, güçlendirilmiş kahvaltılık hazır gevrekler, tahıllar ve ıspanak gibi koyu yeşil yapraklı sebzelerde bulunur. C vitamini demir emilimine yardımcı olur. Bu nedenle narenciye ve domates gibi C vitaminince zengin meyve ve sebzeler yardımcı olararak tüketilmelidir.

Kalsiyum:

Kalsiyum kemiklerin güçlenmesi için gereklidir. Kalsiyum, süt ve süt ürünlerinde bol miktarda bulunur. Bazı gıdalar doğal kalsiyum ihtiva etmemekle birlikte kalsiyumla güçlendirilmiştir. Örneğin bazı soya ürünleri, tahıl barlar, portakal suları gibi. Bu tür ürünleri ürün etiketlerine bakarak kolaylıkla anlayabilirsiniz.

D - Vitamini:

D Vitamini kemik gelişimi için gereklidir. Başlıca doğal kaynağı güneştir ve özellikle soğuk iklimlerde yaşayan insanlar için takviye edilmesi gereklidir. D vitamini, güneşte, süt ve süt ürünlerinde, soya ve soya ürünlerinde bol miktarda bulunur.

Vitamin B12:

Vitamin B12 alyuvar oluşumuna yardımcı olur. Eksiliğinde sinir sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkar. Genellikle hayvansal besinlerde bulunur. Böylelikle Vegan tarzı beslenenlerin B12 alımına dikakt etmesi gerekir. B12 bitkisel kaynakları keten tohumu ve deniz yosunudur. Bunun dışında beyaz lahanada B12 bulunmamasına karşın, lahana turşusunda fernatasyon sonucu B12 görülmektedir. B12 ayrıca süt ve süt ürünleri, fermente ürünler ve soya sütü ile takviye edilmiş gıdalarda bulunur.
(References : youngwomenshealth.org, translated by: Ebru Arıman)

Vejetaryen beslenme tavsiyeleri

Vejetaryen olursam ne yemeliyim acaba diye düşünüyorsanız, buyrunuz. Düzenli bir vejetaryen masasında şunlar bulunursa iyi olur: Taze sebze, meyve, salata, doğal tahıllar, fındık, ceviz gibi kabuklu yemişler, soya ürünleri, bitkisel yağlar, kurutulmuş meyveler.

Vejetaryen diyeti hazırlama

Vücudun günlük besin ihtiyacını rahatlıkla karsılayacak bir vejetaryen diyet hazırlamak çok kolaydır. Tahıllar, sebzeler, tane ve tohumlar, protein ve demir yönünden çok zengindir. Yeşil yapraklı bitkiler, fasulye, mercimek, nohut ve kurutulmuş meyveler mükemmel birer kalsiyum deposudur.
D-Vitamini, normal şartlarda güneş ışığı yardımıyla deri altında üretilmektedir. Düzenli olarak güneş ışığı alan kişiler, D-vitaminini besinlerden takviye etmek zorunda kalmazlar. Köyu tenli olan ya da Kuzey ülkelerinde yaşayan kişiler yıl boyunca ihtiyaç duydukları D-Vitaminini vücutlarında üretmekte zorlanırlar. Bu yüzden D-vitamini güçlendirilmiş besinler aracılığıyla tamamlanabilir. Kahvaltı için hazırlanmış çeşitli tahıl ürünleri, soya sütü ve multivitaminler D-Vitamini elde edilebilecek kaynaklardan bazılarıdır.
B12-vitamini güçlendirilmiş besinlerde bol miktarda bulunur. Soya ürünleri, kahvaltı için hazırlanmış çeşitli tahıl ürünleri ve Vegetarian Support Formula`nın besleyici mayası B12 elde edilebilecek kaynaklardır. B12-Vitamini eksikliği, pek rastlanan bir durum olmasa da, katı vejetaryenler, diyetlerine bu vitamini eklemeyi unutmamaları gerekir. Ürünlerin etiketlerini okurken, içindekiler listesinde “Siyanokobalamin” kelimesini arayabilirler. B12-Vitaminin bu biçimi, bu vitaminin en iyi absorbe edildiği şekildir.

Protein:

Yeşil yapraklı bitkiler / Mercimek / Nohut / Kurutulmuş meyvelerde protein bulunur. Ayrıca, meyveler, sebzeler ve tohumlar protein bakımından çok zengindir. Veganlar ve Ovolar soya sütü alıp, B12 ve kalsiyum yönünden zengin olan bu güzel içeceği içebilirler. Lacto vejetaryenler için de çok ideal bir içecek.

Karbonhidratlar

Doğal unlu ekmek, süt, süt ürünleri, esmer pirinç, tahıl, kök sebze, baklagiller, fasulye, patates, şeker, nişastada kuvvetlidir.

Vitaminler:

Mineraller

Magnezyum bakımından zengin olan yiyecekler ise: Fındık, fıstık, zarı alınmamış tahıllar, yeşil yapraklı zebzeler, soya fasülyesi, tahıllar.
Potasyum ise: Meyve-sebzelerde, sert kabuklu yemişlerde, rafine edilmemiş tahıllarda, soya fasülyesinde bulunmaktadır.

Demir:

Vejilerin kansız yada solgun olduklarına dair çeşitli söylemler vardır. O kişilere gülümseyerek; demirimizi baklagiller, tohum, tahıl, fındık fıstık, ceviz gibi sert kabuklu yemişler, lifli yeşil sebze, kurutulmuş meyve, soya ürünlerinden aldığınızı söyleyebilirsiniz. Hatta, şu yararlı bilgiyi de onlara verebilirsiniz: yemek anında, yada yemeğin üzerine çay içilmesi, bedenin demiri emmesine engel teşkil eder. Kahve için de aynısı gecerlidir. Demirin C vitamini ile birlikte alınması tavsiye olunur. Lifli yeşil sebzeler, ikisini de bünyesinde barındırdığı için en ideal olanıdır.
Çinko, Krom, Bakır, Flüor, İyot, Manganez, Molibden, Selen ise; geniş ölçüde bütün bitkilerde ve rafine edilmemiş doğal yiyeceklerde vardır.

Vejeteryanlar nasıl kalsiyum takviyesi almalı?

Et yemek kalsiyumun vücut tarafından absorbe edilme seviyesini düşürür ve idrar yoluyla atılma sürecini hızlandırır. Bilim henüz bu durumu tam olarak ispatlanmamış olsa da, süt ürünleri ve yumurta yemeyen vejeteryanların osteoporoz seviyeleri bu sebepten dolayı düşüktür. Bu süreçte etkili olan öbür faktörleri aşağıda ele alacağız.
Vejeteryanların, hayvansal protein alanlara kıyasla daha çok kalsiyum absorbe ettikleri ve vücutta tuttukları bilinse de, günde 1.000 ilâ 1.500 mg. kalsiyum almanız faydalı olacaktır. Bir vejeteryanın – böyle bir gereksinim varsa bile, ne kadar az kalsiyuma ihtiyacı olduğunu gösteren bir bilimsel araştırma mevcut değil. Gerekli kalsiyumu almanız, özellikle menopoz öncesi ya da sonrası dönemde iseniz, zararlı olmayıp yararlı dahi olabilir.
Diyetinizi bir kontrol edin; ve günde ne kadar kalsiyum aldığınızı tahmin etmeye çalışın (aşağıdaki tablo bu konuda size yardımcı olacaktır). Günde en az 1.000 mg. kalsiyum alıyorsanız, düzenli ağır egzersiz yapıyorsanız, ve menopoz döneminde değilseniz, o zaman yeterince kalsiyum alıyorsunuz ve fazladan 500 mg.’a ihtiyacınız olmayabilir. Mineraller de vücudun kalsiyum tutmasına yardımcı olur.
Hayvansal proteinin sindirilmesi sürecinde, asit açığa çıkıyor ve bu asit kemiklerdeki kalsiyumu filtre ediyor. Dolayısıyla, süt ürünleri tüketmek, kalsiyum almak açısından ters etki yaratıyor olabilir. Vejeteryan diyetinizin öbür yönleri kalsiyum almanıza yardım ediyordur. Diyetinizdeki bor minerali bir unsur olabilir. Araştırmalar gösteriyor ki, bor minerali kemik erimesini engelleyen, kandaki östrojen ve öbür bileşiklerin seviyelerini yükseltiyor.
Amerikalılar çok az bor minerali alırlar. Ama bir vejeteryan elma, armut, üzüm, kuru üzüm, şeftali, hurma, soya, badem, fındık, ceviz ve bal gibi bor minerali açısından yüksek gıdalar alırlar, bu yüzden de osteroporoza az yakalanırlar.
Vejeteryanların diyetindeki öbür önemli mineral ise, kemik metabolizması ile yakından ilgili olan manganezdir. Manganez yulaf ezmesinde bulunur. Öbür tahıllarda, ıspanakta, ve fındık fıstıkta vardır.

Yiyeceklerde kalsiyum miktarını gösteren liste:

Vejetaryenlik ve Ekoloji

Vejetaryenlikle, ekoloji arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Dünya yüzölçümünün üçte biri et üretimi nedeniyle çölleşirken, dünya okyanuslarının yarısından fazlası aşırı avlanma nedeniyle ekolojik çöküş noktasına yaklaşıyor.
Et tüketimi, küresel ısınma, çölleşme, yağmur ormanlarının kaybı ve asit yağmurları gibi dünyanın şu an karşı karşıya kaldığı büyük çevresel felaketlerin hepsiyle yakından ilgilidir.
İngilitere’deki göller, göletler ve bataklıkların %90’dan büyük bölümü, sadece tarım arazilerinin hayvan beslenmesine dönüştürülmesi nedeniyle kurumuştur. Hikaye, az ya da çok dünyanın diğer kısımlarında da benzerdir.
ABD tek başına, son 200 yıl içinde arazilerinin üçte birini hayvan yetiştirme için harap etmiştir. Bu açığı kapatmak için yapılan girişimle, 100 milyon hektardan fazla orman arazisi tarım arazisine dönüştürülmüştür. Ormansızlaştırma hala saniyede 0,4 hektarlık bir hızla devam etmektedir.
Sığır çiftliklerinin atmosfer içinde amonyak şeklinde toplam buharlaşan azotun %85’ini oluşturması sebebiyle ormansızlaşmanın ana nedeni olduğu düşünülmektedir.
Yağmur ormanları, büyükbaş hayvanların otlatmasına ayrılmak üzere hızla yok edilmektedir. Orta ve Güney Amerika’da her yıl ortalama Belçika büyüklüğünde bir ormanlık alan yok edilmektedir. 1950 yılından bu yana dünyadaki toplam yağmur ormanlarının yarısı yok edilmiştir
Sahra çölü bir zamanlar Romalılar’ın tahıl yetiştirdikleri yeşil ve bereketli bir topraktı. Şimdi, hepsi kayboldu. Bu büyük çölün, önümüzdeki 20 yıl içinde 320 kilometreden fazla büyüyeceği tahmin ediliyor. Ana neden, koyun, keçi, deve ve inekler için ayrılan meraların aşırı derecede büyütülmesi. Böylece çölleşme büyüyor, sürüler göç yollarını değiştiriyor.
Sadece 25 yıl içinde, gezegenimizin akciğerleri olarak tabir edilen Amazon yağmur ormanları, yaklaşık %40 oranında yok edildi. Böyle acımasız davranışların etkisi, birçok hayvan türlerinin göç etmesine, soyunun tükenmesine ve daha henüz keşfedemediğimiz canlı türlerinin yokolmasına neden olmaktadır.
Her büyükbaş hayvan, günde en az 60 litre metan gazı üretir. Çünkü Azot, Karbondioksitten 270 kat daha fazla küresel ısınmaya neden olan etkili bir gazdır, büyükbaş hayvan gübresiyle tüm alana yayılmaktadır. Dünya sıcaklıkları böylece yavaş yavaş daha da yükseliyor ve buzullar eriyor. Antarktika’da, son 50 yılda sıcaklık 2.5 derece arttı, buzulların 8.000 kilometrekarelik bölümü ısınan sıcaklıkla birlikte yok oldu.
Birçok ülkede artık su sıkıntısı çekiliyor. 1 kilogram tahıl üretmek için 200 litre su gerekliyken, 1 kilogram et üretmek için ise, 20.000 litre suya ihtiyaç vardır.
Amerika’da, tüm su kaynağının yarısından fazlası et sektöründe kullanılmaktadır. Hayvan dışkılarından kaynaklanan azot, bazı içilebilir yeraltı suyu kaynaklarını kirleterek içilemez hale getirmektedir. Ete olan talep arttıkça, yeraltı suları büyük ölçüde daha da fazla hayvansal ürüne katkıda bulunmak amacıyla pompalanmaktadır.
Her sekiz saniyede 1 dönümlük arazi, yenmek üzere beslenen hayvanlar için tahrip olmaktadır. Her bir vegan ise her yıl bir dönüm araziyi tahrip olmaktan kurtarmaktadır.
1 kilogram etle, 200 kilogram patates aynı süre içinde imal edilebilmekte ve 160 kilogram domates üretmek için de aynı yüzölçümüne ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca 50 kilogram sığır eti yerine, 1.000 kilogram kiraz, 6.000 kilogram havuç ve 4.000 kilogram elma üretilebilmektedir.
20 vejetaryene karşın "bir" etobur, beslenmek için aynı yüzölçümünden besin gereksinimini karşılar.
Kaynak:
prijatelji-zivotinja.hr
ceviri: Ebru Arıman

Evrenle bir olmak - Yoga ve Vejetaryenizm

Yoga’yı biraz takip etmiş olanlarınız, yoga’nın kelime olarak “evrenle bir olmak” demek olduğunu bilirler. Elbette, burada kast edilen, Yoga’nın bizi evrenle bir olmanın yöntemini gösteren bir yol olmasıdır. Evrenle bir olma yolundaki aşılması gereken belki de en zor şey, bireyselliği bir kenara bırakıp, bütünselliğe geçmek, yani “ben” yerine “biz” diyebilmek, bütünü sevebilmek ve bütünün farkına varabilmektir. Peki ama bu kadar basit bir gerçeği dile getiren bir felsefenin takibi niye bu kadar “zor” olarak algılanıyor?
Bunun cevabını bulmak için, günlük yaşantımızı gözden geçirmemiz aslında yeterli: Bizler kendimizi bu beden olarak kabul ederiz, yani bunun anlamı şudur: “Bu beden dışındaki herşey benim dışımdadır.” İşte bunu dediğimiz anda, Yoga’dan uzaklaşmaya başlarız, çünkü bu düşünce tarzı, evreni “ben” ve diğerleri (çevremdeki her şey) olarak ikiye böler.
Bu görüşe göre, ikilikçiliğin olduğu yerde de, korku, öfke ve arzu vardır, çünkü benim dışımda “bir şeylerin” olması benim “o şeyleri” arzulamama, arzuladığımı elde edememem halinde öfkeye yol açar, arzuladığımı elde etsem bile, bu kısa süreli bir tatmin verecek ve bir süre sonra bu arzu yerini bende olmayan “başka bir şeyin” arzusuna dönüşecek, bu zincirden kurtulana dek böyle sürüp gidecektir.
Peki biz nelerden korkarız? Bir aslan kendisine korkutucu gelmez, halbuki ceylanlar için korkutucudur, işte aynı şekilde biz de “biz olmayan” şeylerden korkarız. Birliğin olduğu yerde korku barınamaz, çünkü bu ışığın olduğu yerde karanlığın barınması gibi mümkün olmayan bir durumdur. Birliğin olduğu yerde, arzu yer alamaz, çünkü benim dışımda sahip olmadığım bir şey var olamaz.
Yoga yapmanın bir ön şartı var mı sorusu, tüm öğrenciler tarafından sorulan temel bir sorudur. Genelde de verilen cevap aynıdır: “Hayır yoktur.” Ama öğrenci gün geçtikçe, öğretmenin vejetaryen olduğunu, mümkün olduğunca organik gıdalar aldığını, alkol, tütün ve diğer her tür uyarıcı ve uyuşturuculardan uzak durduğunu, içtiği sudan uyku saatine belli bir kurallar zincirine bağlı kalmaya çalıştığını görerek, tereddüt etmeye başlar : “Acaba bana herşey söylenmiyor mu?”
Yoga’nın temel ilkelerinden biri “Ahimsa” yani “Öldürmemek”tir. Burada öldürmemekten kasıt, yaşama saygı duymaktır. Evrenle bir olabilmek adına yapılması gereken standart “kurallar” yoktur, bir öğrenci bunların hiç birini yapmadan da, göz açıp kapayıncaya kadarki zaman içinde – bu yaklaşık 1 saniyedir - yogaya ulaşabilir. Ancak, yogada çabucak başarılı olmak, günümüz dünyasına baktığımızda çok azımıza nasip olmaktadır; tersine yoga’ya ulaşma; uzun çalışma, azim, kararlılık, sabır, inanç gerektirmektedir.
"Sri Sankaracharya"ya göre bu kurallar içinde et yememek, günde sadece 6 saat uyumak, mantra okumak, yoga duruşları yapmak gibi “şimdi bunun evrenle bir olmakla ne alakası var” diyeceğiniz maddeleri listelememiştir. Peki o halde tüm bu çalışmalar neden yapılmaktadır? Kısaca aşağıda özetlemeye çalıştım:
Yoga’nın temel yapıtaşı, insanın sadece bu bedenden ibaret olmadığı, ama bunun gerisinde, ismi ne olursa olsun, bir enerji olduğudur. Aslında amaç, araç olan bedeni kullanarak, yoga’ya ulaşmaktır, yani beden bizim gerçek özbenliğimiz değildir. Bu nedenle, biz yaptığımız çalışmalarla, öncelikle evren olmanın nasıl bir şey olduğunu anlamak adına, “sanki öyleymiş gibi yaparak” anlamaya böylelikle zamanla arınmaya, kalbimizi açarak, evrensel bilgiyi almaya çalışırız.
Yoga görüşüne göre, evren titreşimlerden oluşmuştur. Madde ağır bir titreşime sahipken (düşük frekans), düşünce daha süptil (yüksek) bir titreşime sahiptir, bu nedenle de madde görülebilirken, düşünce gözle görülemez. İşte Yoga’ya göre, evrenin gerçek mahiyetinin ne olduğunun anlaşılması için, bu süptil titreşime ayak uydurmak gereklidir. Bunun da yolu, ancak bu titreşimi algılayacak frekansta, yani aynı titreşimde bulunmakla olur. Bu nedenle, Patanjali Yoga Sutralarında “Yoga ile çevredeki dünya şartları değil, siz değişeceksiniz. Siz değişseniz bile, diğerleri için herşey eskisi gibi kalmaya devam edecektir” demektedir.
Siz titreşiminizi yükselttiğinizde (yani süptilleştirdiğinizde) dünyayı yepyeni bir gözle görmeye başlarsınız, düşünce gibi daha önce göremediğiniz formlar size görünür hale gelmeye başlar. Böylece yine Patanjali’nin Yoga Sutralarında bahsettiği diğer insanlara mucize gibi gelen meyveler ortaya çıkmaya başlar. Bir yogi düşünceleri okuyabilir, bir atom boyutuna inebilir, herşeyi içine alacak kadar genişleyebilir, yıldızlara dokunabilir gibi.
İşte, kullandığımız araç olduğunu söylediğimiz bedenimizin, titreşimlerinin yükseltilmesinin yollarının her biri, Yoga’da yapılan çalışmalara denk gelir: et yememek, yoga duruşlarını günlük olarak yapmak, nefes çalışmaları yapmak, içe dönüş çalışmaları yapmak, meditasyon, mantra, japa, vb. Yoga yolunda bize yardımcı olur.
Kaynak:
sağlık.turknet,
yoga.adobe.com,
picture: lunaportland.org

Vejetaryenlik ile ilgili istatistiki veriler

"Bulgular, vejetaryenler arasında kalp hastalıklarından ölüm riskinin daha düşük olduğu yönünde açıklamaları doğruluyor." "Vejetaryenlerin, istemik kalp hastalıklarından ölüm riski, vejetaryen olmayanlara gore %24 daha düşük, ancak diğer büyük ölüm sebeplerine eğilen vejetaryen birlikleri yoktur.”
"Veriler, kırmızı et tüketiminin kolon kanseri riskini yükselttiğine dair hipotezi destekliyor." 20 yıl süren ve 832 orta yaştaki erkekler üzerinde yürütülen çalışmada, günde 3 porsiyon meyve ve sebze tüketen erkeklerin, felç riskinin %22 daha düşük olduğu ortaya çıkarılmıştır.
Southampton Üniversitesi tarafından İngiltere’de yürütülen bir araştırmada vejetaryenlerin çoğunluğunun kadın olduğu fark edildi. Vejetaryenler çoğunlukla daha yüksek mesleki sosyal sınıf ve daha iyi akademik veya mesleki nitelikleri olma olasılığı ortaya çıkarıldı.
1992 yılında Vejateryan Times tarafından yaptırılan ve Yankelovich Araştırma Şirketi tarafından yürütülen bir çalışmada, kendini vejetaryen olarak tanıtan 12,4 milyon kişinin %68’inin kadın, %32’sinin erkek olduğu belirlendi. Her iki cinsiyet için vejetaryenliğe başlamalarındaki teşvik edici birincil sebep, %50’ye yakın bir kısmında sağlık olarak açıklandı.
İngiltere Southampton Üniversitesi’nin yürütüğü bir çalışmada vejetaryenlerle ilgili çok ilginç istatistikler ortaya çıktı. Zeki çocukların yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde vejetaryenliği seçtiği fark edildi. Dengeli ve tam olarak vejetaryenliği seçenlerle, vejetaryen olduğunu belirtmiş fakat aslında balık veya tavuk yiyen (sadece beyaz et yiyen)çocukların IQ seviyelerinin birbirlerine yakın olduğu ortaya çıkmıştır.
1998 yılında Nottingham Üniversitesi İngiltere’de yaklaşık 6000 hamile kadın üzerinde yapılan bir çalışmada, vejetaryen kadınların et yiyen kadınlara oranla daha fazla kız çocuğu dünyaya getirdikleri ortaya çıktı. İngiltere’de dünyaya gelen kız çocuklarının, erkek çocuklara oranı ortalama 106’ya 100 idi, ancak bu oran, vejetaryen annelerde ortalama 85 erkek çocuğuna karşılık, 100 kız çocuğu olarak belirlendi. Araştırmacı Pauline Hudson, sonuçların istatistiksel olarak anlamlı olduğunu, ancak İngiliz Diyetisyenler Birliği tarafından "istatistik bir şans" olarak değerlendirildiğini belirtti.
Böyle bir farkın sebebi çok net değil, ancak bitkide bulunan phytoestrogens adındaki bir bitkisel kimyasalın varlığı, kadın hormonu östrojen gibi aynı yolda hareket ediyor olması sebebiyle bir olasılık olarak değerlendirilebilir.
Dünyada üretilen tahılın toplam miktarının %38’i tavuk, domuz ve sığır gibi hayvanları beslemek amaçlı tüketiliyor. Amerika Birleşik devletleri’nde üretilen tahılların %70’i hayvan beslemek için kullanılıyor. Amerika’da 1 domuzun, 1 kilo eti için 14.000 kalorilik besin üretimine ihtiyaç vardır, tüketeceği enerji için ise ortalama 1000-2000 arasında kaloriye ihtiyaç vardır.
1920’den bu yana, Latin Amerikadaki tropikal ormanların 20 milyon hektarı sığır meralarına dönüştürülmüştür. Bu şekilde yok olan ormanlar, hayvanlar ve kıtanın bitki çeşitliliği üzerinde olumsuz bir yan etki yaratmıştır.”
“ABD’de yaklaşık 4 milyon hektar tarım arazisinin toprak erozyonu nedeniyle kaybedildiği ve %85’nin doğrudan hayvan yetiştirmeye ayrıldığı tahmin ediliyor.” “4000 galondan fazla su ortalama bir günlük et yiyebilmek için hayvan üretimine ayrılan su miktarını ifade ediyor. Ovo-Locto vejetaryenler (süt ve yumurta tüketen) için bu hesap 1200 galon su, veganlar için ise yalnızca 300 galon su tüketimine düşüyor.”
"Etteki kolesterol ve doymuş yağ, kalp hastalığı, şişmanlık, şeker hastalığı ve 6 kanser türü için önemli bir risk faktörü. Hayvansal protein, sindirim sistemi ile ilgili hastalıklar, böbrek hastalıkları ve osteoporos (kemik erimesi) için bir risk faktörü.”
ABD tarım Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre, Amerikalı bir vejetaryen vücudunun ihtiyacı olan proteinin ortalama %150’si, et yiyenler ise ihtiyacı olanın 2 katı kadar protein tüketiyor. Bu çalışma önceki 5 araştırmanın sonuçları ile müşterek analiz edildi ve 76.000 kişiden fazla insanı kapsıyor. Bu çalışma Harward Medical School tarafından 50.000 sağlıklı erkek üzerinde profesyonelce yürütülmüştür.
Kırmızı eti ana öğün şeklinde haftada en az 5 kez tüketen erkeklerde, ayda 1 kereden az kırmızı et tüketen erkeklere nazaran kolon kanserine yakalanma riskinin %400 daha fazla olduğu, ayrıca %200 daha fazla prostat kanserine yakalanma riski taşıdıkları görülmüştür.”
Kaynaklar:

ML Burr ve PM Sweetnam, 1982 "vejetaryenlık, lifli beslenme ve olum" American Journal of Clinical Nutrition, Vol 36, 873-877, 1982. 
• Key, Timothy J, et al., 1999 "Mortality in vegetarians and nonvegetarians: detailed findings from a collaborative analysis of 5 prospective studies" American Journal of Clinical Nutrition, Vol. 70, No. 3, 516S-524S, September 1999. 
• Giovannucci, Edward, et al, 1994 “Intake of Fat, Meat, and Fiber in Relation to Risk of Colon Cancer in Men” American Association for Cancer Research, Cancer Research 54, 2390-2397, May 1, 1994. 
• The Vegetarian Times Complete Cookbook, 1995
• Gussow, 1994
• all4naturalhealth
• vejetaryenkulubu.com 
Çeviri: Ebru Arıman

www.infethiye.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder