10 Kasım 1938. Bütün dünyayı sarsan bir ölüm. Anlatmak kolay değil, diyor Afife Batur ve devam ediyor; "ölümü" ve "acıyı" estetik bir anlatıma dönüştürmek ise çok daha zor...
Kaynak :AD ASTRA! - YILDIZLARA! veritasdixi.blogspot.com
Anıtkabir'i anlatmadan önce bahsetmek istediğim önemli bir isim var.
10 kasımdan sonraki günlerde Ankara'da yapılacak devlet törenini düzenlemesi için Bruno Taut bu zor göreve çağırılıyor ve ekliyor; "Kader bana bu görevi verdi". Çünkü o günlerde çok hastaymış Taut. Fakat her ne durumda olursa olsun bu görevi yerine getirecekti. Çünkü Türkiye'de henüz 2. yılı olmasına rağmen ne denli onur verici olduğunun farkındaydı.
Taut; 1936 yılında çağdaş eğitim projelerini hazırlamak ve gerçekleştirmek için çağrılmış ve Milli Eğitim İnşaat Bürosu Şefi olarak yoğun bir çalışma sürecine girmişti. Yanı sıra Devlet güzel Sanat Akademisi'nde de öğretim görevini kabul eder. Birçok yapıya imza atmıştır Taut; Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, İstanbul Türk Alman Dostluk Evi, Atatürk Lisesi, İzmir Cumhuriyet Kız Enstitüsü, Trabzon Lisesi, Ortaköy'de kendi evi, Cebeci Ortaokulu ve Ankara'da Atatürk için bir katafalk ve daha birçokları...
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi. |
Ortaköy'deki evi. |
Katafalk planı, Bruno Taut Mimarlık Bilgisi, Güzel Sanatlar akademisi Neşriyatı, 1938. |
Katafalk, 20 Kasım 1938 günü yapılan büyük devlet törenine yetiştirilmişti ve Taut bu özverili çalışması için hiç ücret almamıştı; "Böyle bir öneri beni çok üzer. Çağımızın bir büyüğünün ölümü sonucu bana düşen böyle bir göreve karşılık para alamam" der.
Kendisine bir hediye verilmek istendiğinde ise "Belediye Başkanı bana küçük bir teşekkür mektubu yazarsa bu benim için en büyük şereftir. Böyle bir mektubu çocuklarıma bırakmak isterim. Onlar için çok değerli bir miras olur" diyerek cevap verir. Taut 1 ay sonra öldüğünde cenaze masraflarını karşılayacak hiçbir şeyi yokmuş. Cenazesi, hocalık ettiği Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki dostlarının yardımıyla toprağa verilmiş. Afife Batur'un kaleminden bu satırları okuduğumda etkilenmemek mümkün değildi. Bruno Taut'un kıymeti tarif edilemez büyüklükte.
Bruno Taut'un mezar taşı, Edirnekapı Mezarlığı |
ANITKABİR...
Atatürk'ün ebedi istirahatgahının yapılacağı yer için birçok fikir sunulmuştu. Kabul gören yer ise Rasattepe... O zamanlar Trabzon milletvekili olan aynı zaman yüksek mühendis Mithat Aydın; Anıtkabir'in yapılması için oluşturulan komisyonun 17 Ocak 1939 tarihli son toplantısında Rasattepe'yi öneri olarak sunmuştu. Bütün Ankara'yı dolaştıktan sonra burada üzerinde meteoroloji istasyonu olan bu tepeyi bulmuştu. Rasattepe, o dönemlerde günlük yaşam çevresinden uzak, sakin fakat Ankara'nın her yerinden görülebilen, tören ve ziyaretlere elverişli bir yerdi. Üyelerden birçoğunun ortak kararıyla birlikte komisyon bölgeyi ziyaret etti ve kararları olumlu yönde olacaktı.
Ulus gazatesinde yayınlanmış Anıtkabir projesine dair metin, Paul Bonatz, Harika-Kemali Söylemezoğlu Arşivi. |
Üyelerden Ahmet Süreyya Örgeevren'in Rasattepe hakkındaki görüşleri bu kararın açıklaması niteliğinde olmuştu:
"Rasattepe'nin bunlardan başka bir özelliği daha vardır ki, hayali genişçe olan her kişiyi derin bir şekilde ilgilendirir sanırım. Rasattepe, bugünkü ve yarınki Ankara'nın genel görünüşüne göre, bir ucu Dikmen'de öteki ucu Etlik'te olan bir hilal (yarım ay)'in tam ortasında, bir yıldız gibidir. Ankara hilalin gövdesidir. Anıtkabir'in burada yapılması kabul edilirse, şöyle bir durum ortaya çıkacaktır. Türkiye'nin başkenti olan Ankara şehri, kollarını açmış Atatürk'ü kucaklamış olacaktır. Atatürk'ü böylece bayrağımızdaki yarım ayın yıldızının ortasına yatırmış olacağız. Atatürk, bayrağımızla sembolik olarak birleşmiş olacaktır."
Başbakanlık müsteşarının başkanlığında kurulan özel komisyonda yapılan ilk toplantıya birçok bilim adamı çağrıldı. Ankara İmar Planı'nın yazarı Hermann Jansen, devlet binalarının mimarı Clemens Holzmeister; ki kendisi bugünkü TBMM, Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Yargıtay, Milli Savunma Bakanlığı, İç İşleri Bakanlığı, Orduevi, T.C. Merkez Bankası, Harp Okulu gibi yapıların mimarı olan isimdir. Ayrıca Bruno Taut, Güzel Sanatlar Akademisi'nden Prof. Rudolph Belling gibi önemli isimler de bu toplantıya katıldılar.
Emin Halid Onat, Clemens Holzmeister, Friedrich Hess ve Paul Bonatz Istanbul Teknik Üniversitesi'nde, SALTAraştırma, Harika-Kemali Söylemezoğlu Arşivi. |
Kurulan komisyon tarafından bazı ilkeler belirlenmişti. Anıt mezarın bir ziyaretgah olması, şeref bölümü, Atatürk müzesi, lahdinin bulunacağı yer gibi birçok unsur açıklanmıştı. Bu unsurlar proje yarışması için oluşturulan şartnamenin de temeli oldu. Yarışma için hazırlanan şartname çeşitli dillere çevrilerek dünyaya ilan edilmişti. Bu yarışmaya katılacak olanların eserleri uluslararası bir jüri tarafından incelenecekti. Bu tarafsız jüri, hükümet tarafından kurulmuştu. Jüride; Alman Profesör Paul Bonatz (cumhuriyetin erken yıllarında birçok yapıya imza atmıştır), İsviçreli Profesör Ivan Tenghom, Macar Profesör Karoly Wichinger, Profesör Arif Hikmet Holtay, Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve imar işleri Reisi Yüksek Mimar Muammer Çavuşoğlu ve Ankara İmar Müdürü Yüksek Mimar Muhlis Sertel gibi önemli isimler yer alıyordu.
Avrupa'nın kanlı ve sert savaşlar verdiği bir süreçte Anıtkabir Proje Yarışması büyük ilgi gördü. 27'si yabancı olmak üzere toplamda 47 sanatçı projeleriyle yarışmaya katıldılar. Almanya'dan İtalya'dan, İsviçre'den, Çekoslavakya'dan, Fransa'dan, Avusturya'dan gelenlerle birlikte 49 proje... 12 Mart 1942'de yarışmaya müracaat bitmiş, jüri üyeleri Ankara Sergi Evi'nde toplanmışlardı. Tarafsız kalınması için projelerin üzerinde sahibi olan sanatçıların isimleri yerine rakamlar konulmuştu ve jüri üyeleri de notlarını gizli olarak veriyorlardı.
Paul Bonatz'ın jüri değerlendirmesi sırasında çizdiği eskizler |
23 Mart 1942'de jürinin tebliği, Başbakanlık Anıtkabir Komisyonu tarafından kamuoyuna duyuruldu. Yarışmaya katılan 49 projeden 3 tanesi "ödül verilmeye değer" bulunmuştu. Bunlar Alman Prof. Johannes Kruger'in, biri İtalyan Prof. Arnaldo Foschini'nin, biri de İstanbul Mimarlık Fakültesi Profesörü Emin Onat ile Doçent Orhan Arda'nın eserleriydi.
Johannes Krüger projesi |
Emin Onat ve Orhan Arda projesi |
Jüri bu projelere karar verdiklerini ilan ederken; hiçbir projenin diğerine üstün tutulmadığını, üçünün de ayrı ayrı değerlendirilip eleştirildiğini ve bazı değişiklikler yapılmasını önerdiklerini bildirmişlerdi.
Hükümet; birçok yetkili kişiyle fikir alışverişi yaptıktan sonra şu sözlerle kararını sunmuştu "Yarışmayı kazanan üç proje birçok yönlerden aynı değerdedir. Fakat bunlar içinde, iki Türk'ün yaptığı eser bu milli konuyu daha başarılı olarak ifade etmiştir. Jüri raporunda belirttiği gibi, bu projenin araziye uygunluğu öteki projelerden çok üstündür." Kazanan proje Emin Onat ve Orhan Arda'nın eseri olmuştur.
Anıtkabir'in tasarımında etkili olan düşünceleri Doğan Kuban şu şekilde açıklar: "Onun (Emin Onat'ın) Anadolu'ya sahip çıkma şeklindeki resmî ideoloji yönünde bir tasarımı gerçekleştirdiğini kanıtlar. [...] Emin Onat ve Orhan Arda, Anadolu'nun ürettiği mezar yapısı imgelerini yeniden değerlendirmişlerdir."
28 Ekim 1943 tarihinde önerilen değişikliklerin yapılması için Paul Bonatz ve Sedat Hakkı Eldem'in de aralarında bulunduğu yeni bir komisyon kurulmuştu. Önerilen düzenlemeler tamamlandıktan sonra projenin uygulanmasına 18 Kasım 1943'te karar verildi.
Meydana getirdikleri proje hakkında Prof. Emin Onat'ın açıklaması: "Atatürk'ün başardığı devrimlerin en önemlilerinden biri, şüphe yok, bize geçmişin gerçek değerini göstermek olmuştur. Osmanlı devri şereflerle dolu bir devir olmakla beraber, itiraf etmek gerekir ki skolastik ruhun hüküm sürdüğü kapalı bir âlemden ibaretti. Gerçekte ise tarihimiz, bir zamanlar Ziya Gökalp'in "ümmet devri" dediği bir içe kapanmış medeniyetten ibaret değildi. Akdeniz milletlerinden bir çoğu gibi, tarihimiz binlerce yıl önceye gidiyor. Sümerler'den ve Hititler'den başlıyor ve Orta Asya'dan Avrupa içlerine kadar birçok kavmin hayatlarına karışıyor. Akdeniz medeniyetinin klasik geleneğinin en büyük köklerinden birini teşkil ediyordu. Atatürk, bize bu zengin ve verimli tarih zevkini aşılarken, ufuklarımızı genişletti. Bizi Ortaçağ'dan kurtarmak için yapılmış hamlelerden en büyüğünü yaptı. Gerçek geçmişimizin Ortaçağ değil, dünya klasiklerinin ortak kaynaklarında olduğunu gösterdi. Gerçek milliyetçiliğin, içe kapanmış bir Ortaçağ gelenekçiliğinden asla kuvvet alamayacağını, onun yalnız ortak ve eski medeniyet köklerine inmekle canlanabileceğini anlattı. Avrupalılaşmakla, medenileşmekle, millîleşmenin aynı şey olduğunu, bundan iyi hangi fikir ifade edebilirdi?
Soldan sağa: Orhan Safa, Kemal Ahmet Arû, Sabri Oran, Emin Onat , Nezih Eldem . Kemal Ahmet Arû arşivi. |
28 Ekim 1943 tarihinde önerilen değişikliklerin yapılması için Paul Bonatz ve Sedat Hakkı Eldem'in de aralarında bulunduğu yeni bir komisyon kurulmuştu. Önerilen düzenlemeler tamamlandıktan sonra projenin uygulanmasına 18 Kasım 1943'te karar verildi.
Meydana getirdikleri proje hakkında Prof. Emin Onat'ın açıklaması: "Atatürk'ün başardığı devrimlerin en önemlilerinden biri, şüphe yok, bize geçmişin gerçek değerini göstermek olmuştur. Osmanlı devri şereflerle dolu bir devir olmakla beraber, itiraf etmek gerekir ki skolastik ruhun hüküm sürdüğü kapalı bir âlemden ibaretti. Gerçekte ise tarihimiz, bir zamanlar Ziya Gökalp'in "ümmet devri" dediği bir içe kapanmış medeniyetten ibaret değildi. Akdeniz milletlerinden bir çoğu gibi, tarihimiz binlerce yıl önceye gidiyor. Sümerler'den ve Hititler'den başlıyor ve Orta Asya'dan Avrupa içlerine kadar birçok kavmin hayatlarına karışıyor. Akdeniz medeniyetinin klasik geleneğinin en büyük köklerinden birini teşkil ediyordu. Atatürk, bize bu zengin ve verimli tarih zevkini aşılarken, ufuklarımızı genişletti. Bizi Ortaçağ'dan kurtarmak için yapılmış hamlelerden en büyüğünü yaptı. Gerçek geçmişimizin Ortaçağ değil, dünya klasiklerinin ortak kaynaklarında olduğunu gösterdi. Gerçek milliyetçiliğin, içe kapanmış bir Ortaçağ gelenekçiliğinden asla kuvvet alamayacağını, onun yalnız ortak ve eski medeniyet köklerine inmekle canlanabileceğini anlattı. Avrupalılaşmakla, medenileşmekle, millîleşmenin aynı şey olduğunu, bundan iyi hangi fikir ifade edebilirdi?
Soldan sağa: Prof. Tiedje, Prof. Emin Onat , Günseli-Kemal Ahmet Arû, Prof. H. Binark ve Prof. Rudolph Belling (1954). Kemal Ahmet Arû arşivi. |
İnşaat başlıyor; 9 Ekim 1944 sabahı saat 10:00'da tören eşliğinde temel atılıyor...
Rasattepe aslında Beştepeler olarak anılan bir tümülüs alanıymış. İnşaat sırasında bunların zarar görmesini engellemek için Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün girişimiyle Türk Tarih Kurumu burada acil bir kurtarma kazısı yapmaya başlıyor. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim üyesi Dr. Tahsin Özgüç, T.T.K. arkeoloğu Mahmut Akok ve Arkeoloji Müzesi Müdürü Nezih Fıratlı bu kazı ekibinde yer alıyor. Tümülüsler açılınca ardıç sandukası olan bir Frig mezarına ulaşıyorlar. Bu kazılar Anadolu tarihi için önemli belgeler sağlamış. Daha da mühimi Anıtkabir bölgesinin Gordion'dan sonraki ikinci büyük nekropolü olduğu da ortaya çıkmış oldu.
Türk mimarlığının 1940-1950 arası II. Ulusal Mimarlık Dönemi olarak adlandırılır. Anıtkabir'de de bu dönemin özelliklerini görüyoruz; anıtsal, simetrik, taş kaplama cepheler. 750 bin metrekarelik bir alan üzerindeki Anıtkabir’in yapımında, beton üzerine dış kaplama malzemesi olarak kolay işlenebilen gözenekli, çeşitli renklerde traverten, mozole içi kaplamalarında ise mermer kullanılıyor. Heykel grupları, aslan heykelleri ve mozole kolonları ve kulelerin iç duvarlarında Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen beyaz travertenler kullanılıyor. Siyah ve kırmızı travertenler tören meydanı ve kulelerin zemin döşemelerinde, sarı travertenler ise zafer kabartmaları, şeref holü dış, duvarları ve tören meydanını çevreleyen kolonların yapımında tercih ediliyor. Anıtkabir'de yer alan her unsurun özel bir anlamı var. İçeri adımınızı attığınız anda, girişten mozoleye kadar her şeyin manevi değeri büyük... Anıtkabir'in inşasında çok önemli bir başmühendis çalışmıştır. Kendisini anmak boynumuzun borcudur; İlk Türk Kadın İnşaat Mühendisimiz Sabiha Rıfat Gürayman...
İlk Adım, Aslanlı Yol; İlk olarak Prof. Nezih Eldem tarafından önerilmiş ve ilk adı "Ağaçlı Yol" olan Aslanlı Yol 262 metre uzunluğunda. Yol boyunca size iki yanda yerleştirilmiş aslan heykelleri eşlik eder. Bu aslanlar 24 Türk Oğuz boyunu temsil ederler. Türk kültüründe gücün sembolü aslanların bu yolda çift olarak kullanılması birlik ve bütünlüğü temsil eder. Aslanların yatar pozisyonda olmaları ise büyük gücün barışseverliğini yansıtmaktadır. Bu yolda taşlar 5 cm aralıklarla yerleştirilmiştir. Ata'nın huzuruna çıkanlar manevi atmosfere ayak uydururarak yürürken saygı ve üzüntüyle başları eğik yürürler.
Aslanlı Yol'un sonunda Tören Meydanı bulunur. Meydandan sonra 42 basamaklı merdivenlerle Mozole'ye çıkarsınız. Burada "Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir" yazan bir Hitabet Kürsüsü görürsünüz.
Şeref Holü'ne girdiğinizde tam karşıdaki büyük pencerenin önünde Ata'nın sembolik lahdi bulunmaktadır. Bu lahit; 40 ton ağırlığında yekpare mermerden oluşur.
Şeref Holü'nde ve Anıtkabir'in birçok yerinde Prof. Nezih Eldem'in mozaik çalışmaları görülür. Şeref Holü'nün tavanında orta kiriş dışındaki bütün kirişlerindeki motifleri tasarlarken tek tek elde çizerek boyamıştır Nezih Eldem. Bunların uygulanmasını ve monte edilmesini öğrenmek amaçlı İtalya'ya gitmiş, Anıtkabir'in mozaik ve bronz işlerini üstlenen bir İtalyan firmanın atölyelerinde mozaik yapımını ve uygulama tekniğini öğrenmiş, öğrendikleriyle Anıtkabir için yaptığı tasarımları monte ettirmiştir. Toplamda 1644 metrekarelik mozaik çalışmasını 16 ay boyunca titizlikle işlemiştir Anıtkabir'in duvarlarına. Kullandığı motifleri tasarlamak için Türk İslam Eserleri Müzesi'ndeki 15. ve 16. yy Türk halı kilim desenleri üzerinde de ayrıca çalışmıştır.
Nezih Eldem'in lahit nişi süslemeleri. |
Depreme dayanıklı kılmak için "bir geminin su altındaki kısmı" gibi toprağa gömülüdür Anıtkabir... Silüetini tamamlayan 10 kulenin mimarisinde Orta Asya köklerimizden gelip Selçuklu kültürüyle devam eden Yurt/Çadır geleneğinin özellikleri yansıtılmıştır.
1951-1953 yılları arasında Rudolph Belling denetiminde heykel ve rölyef çalışmaları başlatıldı. Aslanlı Yol'daki asların da heykeltraşı Hüseyin Anka Özkan aynı zamanda Belling'in öğrencisidir. Bu çalışmalar grubundan olan İstiklal Kulesi'nin önünde 3 Türk kadın heykeli vardır. Bu heykellerden sağdaki Türk kadını elinde başak demetinden bir çelenk tutar. Bu çelenk bereketli yurdu temsil eder. Soldaki kadın ileriye uzattığı eliyle Ata'ya Tanrı'dan rahmet dilemekte, ortadaki kadın ise eliyle yüzünü kapamış ağlamaktadır. Bu üç kadın gururlu, ağırbaşlı, azimli Türk kadınlarıdır. Hürriyet Kulesi'nin önündeki erkek heykel grubunda ise; sağda başında miğferi ile Türk askeri, solda elinde kitabıyla aydın Türk gençliği, ortada ise geleneksel kıyafetleriyle Türk köylüsü yer alır. Bu heykel grupları, heykeltraş Hüseyin Anka Özkan'a aittir.
1951-1953 yılları arasında Rudolph Belling denetiminde heykel ve rölyef çalışmaları başlatıldı. Aslanlı Yol'daki asların da heykeltraşı Hüseyin Anka Özkan aynı zamanda Belling'in öğrencisidir. Bu çalışmalar grubundan olan İstiklal Kulesi'nin önünde 3 Türk kadın heykeli vardır. Bu heykellerden sağdaki Türk kadını elinde başak demetinden bir çelenk tutar. Bu çelenk bereketli yurdu temsil eder. Soldaki kadın ileriye uzattığı eliyle Ata'ya Tanrı'dan rahmet dilemekte, ortadaki kadın ise eliyle yüzünü kapamış ağlamaktadır. Bu üç kadın gururlu, ağırbaşlı, azimli Türk kadınlarıdır. Hürriyet Kulesi'nin önündeki erkek heykel grubunda ise; sağda başında miğferi ile Türk askeri, solda elinde kitabıyla aydın Türk gençliği, ortada ise geleneksel kıyafetleriyle Türk köylüsü yer alır. Bu heykel grupları, heykeltraş Hüseyin Anka Özkan'a aittir.
Yine Belling tarafından düzenlenen heykel ve rölyef çalışmalarında öne çıkan bir diğer isim uluslar arası alanda ses getirmiş ve "Türk Da Vinci" olarak tanınan heykeltraş İlhan Koman. Şeref holüne çıkan merdivenlerin sağındaki kabartma kompozisyonu için Mezopotamya izleri taşıyan "Sakarya Meydan Muharebesi" konulu rölyefleri çalışmıştır.
Merdivenlerin solundaki "Başkomutan Meydan Savaşı" rölyefi ise heykeltraş Zühtü Müridoğlu tarafından yapılmıştır.
Anıtkabir'de Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi ise 21 Haziran 1960 tarihinde açılmıştır ve 4 bölümden oluşur. Birinci bölümde Ata'nın kişisel eşyaları ile yabancı devlet adamlarının kendisine hediye ettiği eşyalar sergilenmektedir. İkinci bölümde Çanakkale Muharebeleri, Sakarya Meydan Muharebesi, Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebelerini konu alan 3 panorama bulunur. Ses efektleriyle güçlendirilmiş bu panoramalarla savaş atmosferini hissedersiniz. Ayrıca bu bölümde birçok ressama ait Atatürk ve silah arkadaşlarının yağlı boya tablolarıyla karşılaşırsınız.
Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz Pan |
Çanakkale Savaşı Panoraması |
Sakarya Meydan Muharebesi |
Bu panoramaların eskizleri Aydın Erkmen tarafından hazırlanmış. Panoramaların oluşturulabilmesi için Turgut Özakman'ın senaryosu doğrultusunda muharebelerin geçtiği alanlarda figüranlar kullanılarak 14.000 fotoğraf çekilmiş. Panoramalar Rusya'da dev bir stüdyoda bir bütün olarak Rus ressamlar tarafından çalışılmış ve tamamlandıktan sonra Ankara'ya getirilmiş.
Aydın Erkmen ve Sakarya Panoraması detayı |
Üçüncü bölümde 18 galeride tematik sergi alanları bulunur. 1919-1938 tarihleri arası Türk tarihinin birçok dönemini ele alır bu galeriler... Galerilerin sonunda sizi Mezar Odası bekler. Ata'nın aziz naaşının bulunduğu bu oda Şeref Holü'ndeki sembolik lahdin 7 metre altında bulunur. Selçuklu ve Osmanlı türbe mimarisini yansıtan sekizgen planlı bu odanın ortasında kırmızı mermer bir sanduka bulunur.. Bu sandukanın altında, Ata'nın naaşı Selanik'teki evinden, Kore'deki Türk Şehitiği'inden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden ve Suriye'deki Türk toprağı sayılan Süleyman Şah Türbesi'nden getirilen topraklarla defnedilmiştir. Sandukanın etrafında ise 81 ilden, yine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden ve Azerbaycan'dan getirilen toprakların konulduğu pirinç vazolar bulunur.
Müzenin dördüncü bölümü ise Atatürk Kütüphanesi... Türkçe ve Fransızca ağırlıklı olmakla birlikte İngilizce, Yunanca, Latince, Osmanlıca, Arapça, Farsça, Rusça ve Slav dillerinden 3123 kitap bulunmaktadır bu eşsiz kütüphanede. Tarihten dillere, edebiyata kadar geniş bir repertuvara sahiptir bu eserler...
Anıtkabir'in tam karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı ve ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün sembolik lahdi yer alır. 25 Aralık 1973 tarihinde vefat eden İsmet İnönü 28 Aralık 1973’te Bakanlar Kurulu kararı ile Anıtkabir’e defnedilmiştir.
Clemens Holzmeister anlatıyor:
Türkiye’nin babası Atatürk, modern Türkiye’yi kurmuş olan bu harika şahsiyet, aslında temelde ülkeyi Anadolu’yla sınırlandırmış gibiydi. Ancak yeni bir başkent kurdu; çünkü eski İstanbul’da farklı milletlerden insanlar çoğunluktayken, Türkler azınlıktaydı. Bu, yeni bir başkent yaratılmasının derinde yatan sebeplerinden biriydi. Diğer sebep ise tabii ki stratejik olandı: Savaş zamanında doğrudan tehlike altında olan boğazlar bölgesinden çıkıp Anadolu’nun merkezine konumlanmak. Tarihi Hitit Dönemi civarına dayanan, sonrasında Roma yerleşimi olarak da bilinen eski, çok eski bir şehir olan bu merkezin ismi de Ankara’ydı. Burada, muhteşem yazıtlarıyla Augustus Tapınağı hâlâ ayakta durmaktadır.Bu şehir çorak toprakların ortasında konumlanmıştı. Anadolu bitap düşmüş olsa da, Ankara onun tam merkezindeydi. Atatürk’ün zihninin derinlerinde yatan görev, bu şehri devasa eserlerle yaşama döndürmekti. İşte bu amaç doğrultusunda Türkiye’ye davet edildim.
Clemens Holzmeister anlatıyor:
Türkiye’nin babası Atatürk, modern Türkiye’yi kurmuş olan bu harika şahsiyet, aslında temelde ülkeyi Anadolu’yla sınırlandırmış gibiydi. Ancak yeni bir başkent kurdu; çünkü eski İstanbul’da farklı milletlerden insanlar çoğunluktayken, Türkler azınlıktaydı. Bu, yeni bir başkent yaratılmasının derinde yatan sebeplerinden biriydi. Diğer sebep ise tabii ki stratejik olandı: Savaş zamanında doğrudan tehlike altında olan boğazlar bölgesinden çıkıp Anadolu’nun merkezine konumlanmak. Tarihi Hitit Dönemi civarına dayanan, sonrasında Roma yerleşimi olarak da bilinen eski, çok eski bir şehir olan bu merkezin ismi de Ankara’ydı. Burada, muhteşem yazıtlarıyla Augustus Tapınağı hâlâ ayakta durmaktadır.Bu şehir çorak toprakların ortasında konumlanmıştı. Anadolu bitap düşmüş olsa da, Ankara onun tam merkezindeydi. Atatürk’ün zihninin derinlerinde yatan görev, bu şehri devasa eserlerle yaşama döndürmekti. İşte bu amaç doğrultusunda Türkiye’ye davet edildim.
Kaynaklar:
"Atatürk İçin Düşünmek / Für Atatürk Gedacht / Thinking for Atatürk", İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü, İstanbul, 1998.
www.anitkabir.org
www.anitkabir.tsk.tr
www.kultur.gov.tr
www.mimarlıkdergisi.com
saltonline.org
Selamlar sizi takipteyim sizde beni takip ederseniz çok sevinirm :) bu arada blogumda bir mim paylaştımda cevap verirseniz çok sevinirim.
YanıtlaSilHoşgelmişsin Can...Hemen geldim ben de sana...mim en kısa sürede cevaplayacağım inş..
Sil