Her kokladığımızda bizleri mest eden, güzel görüntüleriyle hem kalplerimizin hem de yaşadığımız mekânların baş tacı olan çiçeklerin o efsane isimlerinin nerelerden geldiğini merak edenlere müjde!
Birçok çiçekçinin vitrinindeki ya da evlerimizdeki o güzel çiçeklerin, etkileyici görünümlerinin ardında aslında bambaşka bir dünya yatıyor. Çiçeklerin anlamları ve özellikleri birbirlerinden oldukça farklı, aslında bir çoğu hazin bir hikayeye sahip. Onların etkileyici hikayelerini öğrendikten sonra bu çiçeklere çok daha farklı bir gözle bakacağınızdan emin olabilirsiniz.
Kendileri Kadar Hikayeleri de Etkileyici Olan 7 ÇiçekAnemon (Manisa Lalesi) Çiçeğinin Hikayesi
Ölümlü Adonis ile aşk tanrıçası Afrodit birbirlerine kör kütük aşıktır. Fakat bu aşk, Afrodit’in eski sevgilisi savaş tanrısı Ares’ in kıskançlığının kurbanı olur; Adonis bir gün avlanırken, Ares onu vurur. Afrodit kurtarmak için koşsa da o yetişene kadar Adonis ölür. Afrodit bir törenle sevgilisinin vücudunu kokular ile ovar ve onu ölüler diyarına götürmek üzere kucaklar, bu sırada Adonis’ ten damlayan kanlarla vücudundan yayılan güzel kokular birbirine karışır ve yeryüzüne dökülerek birer çiçeğe dönüşürler. Bu çiçeğe Adonis ile Afrodit’in aşkı anısına Anemon ismi verilmiştir.
İris (Mezarlık Zambağı) Çiçeğinin Hikayesi
Gökkuşağı tanrıçası İris, Zeus ve Hera’nın habercisidir ve cennetten aldığı tüm haberleri gökkuşağından geçerek dünyaya taşır.
Latincede adı “cennetin gözü” anlamındadır.
İris çiçeğinin renkleri ve çizgileri, göz simgesine benzediğinden, bu çiçek ismini bu tanrıçadan almaktadır.
Eski Yunanda da her insanın cennetten bir parça taşıdığına inanılmasının sebebi, tüm insanların “gözbebeğine” sahip olmasıdır.
Narcissus (Nergis) Çiçeğinin Hikayesi
Narcissus güzellikle herkesi büyüleyen, hatta Yunan Mitolojisinde “gelmiş geçmiş en güzel ölümlü” olarak anılan bir gençtir.
Annesi, kendi güzelliğine vurulmasın diye, hiçbir yerde kendi aksine bakmamasını tembihler ama Narcissus annesini sözünü dinlemez. Günlerden bir gün nehirdeki aksine bakar, kendini görür görmez büyüleyici güzelliğine aşık olur ve ona dokunmak için suya eğilmek ister; fakat dengesini kaybederek nehre düşerek ve boğulur. Tanrılar onun güzelliğinin sonsuza kadar yaşayabilmesi için onu bir çiçeğe dönüştürürler, bu çiçek de Nergistir. Ayrıca Narsisizm (kendini aşırı beğenme, Wikipedia.org) kavramı da Narcissus’ tan gelmedir.
Sümbül Çiçeğinin Hikayesi
Hyacinths, Spartalı ve son derece yakışıklı bir delikanlıdır ve hem Güneş tanrısı Apollon hem de batı rüzgarının tanrısı Zefirus bu delikanlıya derin bir aşk beslemektedir. Bir gün ona kendilerini beğendirebilmek için bir yarışmaya tutuşurlar, bu bir disk atma yarışıdır.
Hikayenin sonu ile ilgili iki rivayet vardır;
-Birincisi Apollonun yanlışlıkla genci vurduğu ve onu öldürdüğü yönündedir.
-Bir diğer rivayet ise Zefirus’un kıskançlığının gencin ölümüne sebep olduğudur, bir rüzgar çıkararak Apollon’ un diskinin gence isabet etmesini sağlar ve genç ölür.
İşte Sümbül ismini bu talihsiz delikanlıdan almaktadır.
Ağlayan Gelin Çiçeğinin Hikayesi
“Ters Lale”, Hakkari bölgesinde yetişen ve son derece özel bir çiçektir. Diğer ismi Ağlayan Gelin olan bu çiçeğin ismi temelde dinsel bir temaya dayanır. anlatılan 2 tane hikayesi vardır. Bunlar şöyledir;
1- Hıristiyan aleminde var olan bir inanışa göre; İsa çarmıha gerilmeye giderken geçtiği yoldaki tüm çiçekler saygı ve üzüntüyle eğilir, bir tek Ters Lale boyun eğmez ve mağrurluğunu korur.Fakat İsa’nın ona bakışlarından ve ardından çarmıha gerilmesinden son derece etkilenen bu çiçek, üzüntü ve utançtan boynunu eğer ve ağlamaya başlar.Bu hikayeden ötürü bu çiçek Hristiyan aleminde kutsal sayılmaktadır.
2- Diğer bir öykü ise, geçmişte Hakkari Bölgesi‘nde yaşayan Asuri’ler inde her sabah göbeğinden su yaydığı için ona ‘Ağlayan lale’ ismini taktığı ve bu yüzden kutsal saydığı “Ters Lale”, günümüzde de son derece değerli ve koruma altına alınmış durumdadır.
(Fritillaria İmperialis , ‘Kejan lalesi’ halk arasında ise Ağlayan Gelin, Kerbela ve Kral lalesi olarak da bilinmektedir.)
Lalenin Hikayesi
Lale çiçeği de Ferhat ile Şirin öyküsüne dayanmaktadır.
Rivayete göre Şirin’in aşkından bedbaht olup çöllere düşen Ferhat, keder içinde dolaşırken, aşkı uğruna döktüğü her gözyaşı damlası kum taneleri üzerinde kan kırmızı bir çiçeğe dönüşür.
Bu çiçeğe lale denir. Lale Anadolu’dan köken alan yüzyıllar boyu bahçelerin baş tacı olmuş bir çiçektir. Osmanlı İmparatorluğu’nun bir dönemi onun ismiyle anılmıştır, fakat Osmanlının çökmesiyle Anadolu’da unutulmuş, bir süre sonra Hollanda’ da yeniden önem kazanmıştır.
Bugün Hollanda’nın sahiplendiği bu Anadolu çiçeğinin, Osmanlıdaki ehemmiyetinin büyük olduğu çok daha eski dönemlerde, padişahlar tarafından Hollanda’ya hediye olarak gitmiş olması da enteresandır.
Rose (Gül) Çiçeği Hikayesi
Yunan Mitolojisine göre çiçek tanrıçası Chloris, bir gün ormanda ölü bir orman perisi bulur ve onu hemen bir çiçeğe dönüştürür. Aşk tanrıçası Afrodit, bu periden dönüşme çiçeğe güzellik verir, Dionysos ise güzel ve hoş kokması için bir aroma sürer.
Batı rüzgarı tanrısı Zephirus, gökyüzünden bulutları dağıtır, güneş tanrısı Apollo’nun da parlamasıyla bu güzel çiçek doğar ve tüm yaprakları tamamen açılıncaya kadar açar. Ölü bir orman perisinden “çiçeklerin kraliçesi” ne dönüşen bu çiçek, “Gül”dür.
Bitkilerle ilgili hikayeler babadan oğula aktarılan manevi miraslardandır. Tüm çiçeklerin kendine ait ayrı birer hikayesi vardır. Çiçek öyküleri çoğunlukla mitolojik hikayelerdir. Bu yazıda anlatılan öyküler de yüzyıllardır anlatılan hikayelerdir ve ne kadar gerçektir, kim bilir
Kaynak: https://blog.ciceksepeti.com/cicekler-ve-oykuleri/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder