Komşu komşunun külüne muhtaç!
“Bir gün ağabeyimle ikimiz aynı odada oturuyoruz ve tüplü soba yakıyoruz. O zamanlar bugünkü gibi kalorifer, doğalgaz vb. ısınma teknolojileri yok. Bir gün rahmeti anneannem odamıza yanımıza geldi;
-Çocuğum dedi! Sobayı yakarken yaktığınız o kibrit çöpleri var ya, o kibritleri atmayın, onları bana verin, onlar bana lazım dedi.
-Yanmış kibrit çöpünü istiyor anneannem. Çok şaşırdım. Dedim ki anneanne, ne yapacaksın o yanmış kibrit çöplerini?
-Haa anlatayım da dinle bakayım dedi.
-İyi ki de anlatmış, bugün sizinle bunu paylaşmak benim için büyük bir keyif.
-Bizim tasavvur edemeyeceğimiz, daha büyüklerimizin anlatabileceği bir şey. 1930’lu, 40’lı yıllar. Belki daha da eski. Köyde ateş yok. Bunu biz idrak edemiyoruz belki ama evet çakmak, kibrit yok. O yüzden kadınlarımız ocağını yakıyor, yemeğini pişiriyor, sonra da közünü saklıyor, ertesi gün tekrar o közü alevlendirip yemeğini pişirmeye devam ediyor. Hani ‘Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak’ dedikleri, işte buraya bağlanıyor. O ocak tütecek, o ocak sönmeyecek.
Hani ocağın sönsün diye bir beddua vardır ya Allah korusun. İşte buraya hikaye edilmiş. Çünkü o ocağın sürekli yanıyor olması, orada hayatın devam ettiği ve bir devamlılık habercisi, bir müjde aslında.
Ne yapsın anneannem? Çok küçük yaşında evlendirilmiş bir kız çocuğu aslında. Tarladan eve geliyor, bir bakıyor ki ocak sönmüş. Telaşla, komşudan köz istemek zorunda kalıyor. ‘Komşu komşunun külüne muhtaçmış’ sözü de işte bize bunu hatırlatıyor.
Anneannem gidiyor komşusuna, külünden istiyor, birazcık közünden. O da aynı yaşlarda bir kız çocuğu, o da evli. Biraz da rekabet var galiba kendi aralarında ki közü verirken; ‘Kadın olamadın galiba, közüne sahip çıkamadın mı?’ diye de iğneleyici laf ediyor anneanneme. Anneannemin de bu çok zoruna gitmiş.
Şimdi diyor ki anneannem;
-Benim dört göz bir ocağım var. Ocaklardan biri yanarken ötekini yakmak için bir daha niye kibrit çakayım? Yanmış kibriti oradan tutuşturuveriyorum öyle yakıyorum çocuğum, böylesi daha iyi değil mi? dedi.
-Aah güzel anneannem. Kibrit çöpüyle tasarruf mu olur? Ama bu hikayeyi dinledikten sonra anlıyorum ki evet kibrit çöpünden tasarruf olur. Ve komşunun, komşunun külüne muhtaç olduğu bir dönemde hocam İbrahim Metin Baltacı’nın dediği gibi; ‘Kişisel bakım’ diye bir şey yok artık; baktın mı hepimize birden iyi bakacaksın. O yüzden ‘Kendine iyi bak’ devrini kapatıp, birbirimize iyi bakmamız gereken bir takvimin başlangıcındayız. Umarım bu yaşadığımız sıkıntılı günler müjdeli ve çok güzel bir takvimin miladı olur!” Programcı, Tiyatrocu, Yüksel Ünal’dan.
Belli bir yaşın üzerindeki birçok insanımız yukarıda anlatılan bu hikayeyi aslında hep yaşadık. Ama bu günler öyle rahat günler ki geçmişimizi, o günleri maalesef çoktaan unuttuk.
Hoşçakalın.